Elveda Ofis diyerek pek çok insanı kendisine hayran bırakan bir konuğum var: Özlem Ercan. O zaten gezerek yaşamayı kendisine felsefe edinmiş. Çok okuyan çok gezen sorularını ben sordum, o bir solukta cevapladı.

Özlem Ercan
Özlem Ercan

Gezi, gezmek sana ne ifade ediyor? Alıp başını gitme, kaçma, uzaklaşma, yeni yerler görme, yeni insanlarla tanışma, yenilik, rutinden çıkma, hangisi?

Özlem Ercan: Gezi, şu anda bana tamamen bir “gezgin olmayı”, “durmamayı” ifade ediyor. Gezgin olmayı da kendim için bir yaşam tarzı haline getirmeye çalışıyorum. Bu konuda bir kısım yol kat ettim, bundan sonra da devam edeceğim. Gezmek, yeni insanlarla karşılaşmak benim için hoşgörünün artması, daha anlayışlı olmak anlamına geliyor. Keşke herkes tüm değişik toplumları tanısa da aslında ne kadar renkli bir dünyada yaşadığımızı, daha da önemlisi farklılıklarımıza rağmen “insanlık, insan olma” kavramlarının her yerde benzer olduğunu anlasa.

Biz biraz da ekonomik nedenlerden fazla seyahat etmeyen bir ülkeyiz. Küçüklüğümüzden beri hep kendimizi tanıtalım, yabancılar bize gelsin istedik 🙂 Bu nedenle yabancı ülkeleri hep tehlikeli gördük. Uzak ülkeleri hep haberlerdeki kötü olaylarla bağdaştırdık. “Aman oraya gitme şöyle oluyormuş, aman şuraya gitme hırsız varmış, aman öyle aman böyle…” laflarını dinledik hep. Şu anda bunlar bana o kadar komik görünüyor ki, korkakların diğer insanları da aşağıya çekme çabaları gibi görüyorum 🙂

Kaçma olayı ise bambaşka bir bakış açısı. Ben bunu kaçma değil de, kendine yaklaşma olarak görüyorum. Rutin halimizden çıkmak, yabancı bir yerde sürekli tetikte – dolayısı ile farkında – olarak yaşamak bence dünyanın en güzel şeyi.

Bugüne kadar gittiğin yerler arasında seni en çok etkileyen, en beğendiğin yer neresi? Neden?

Özlem Ercan: Bugüne kadar beni en çok etkileyen yer, tabii ki Güney Afrika oldu. Oldukça konforlu bir seyahat yapmış olmamıza rağmen, gerek iklim, gerek çevre, gerekse insanlar olarak o kadar farklı bir yer gördük ki yaşadığımız her şeyi kelimelere dökebilmem hiç mümkün olmayacak.  Avrupa gibi bize yakın, az da olsa bilindik yerlere gitmeden önce aklımızda bir şeyler kurabiliriz. Ama Güney Afrika’yı önceden hayalimde hiç canlandıramamıştım mesela. Hatta gitmeye bir iki gün kala, bayağı bayağı kabus görmüştüm, bilinmeyen bir yere gidiyoruz diye sanırım 🙂

Hem modern şehir hayatı, hem köklerine bu kadar bağlı olan bir millet olmaları, hem de hepsinden farklı bir vahşi yaşam bizi oldukça etkiledi. Hatta safari gezimizin tam ortasında büyük bir aydınlanma anı yaşadım ve hayatım hakkında daha önce hiç olmadığım kadar sorgulayıcı oldum. Bundan sonra da hiç aynı ben olmadım zaten.

Bugüne kadar gittiğin yerler arasında sakın gitmeyin diyeceğin bir yer var mı? Neden?

Özlem Ercan: İnsanın seyahat anlayışı zaman içinde değişebiliyor, ki bu da çok normal. Asıl değişmeseydik garip olurdu. Bu nedenle gitmeyin diyeceğim bir yer yok. Bence hayatının hangi döneminde nereye gittiğine bağlı bir şey beğenmek veya beğenmemek. Mesela şu an Avrupa şehirleri bana pek çekici gelmiyor, çünkü daha önce gittim ve oraları kendimce bitirdim 🙂 Şimdi beni Almanya veya Belçika’ya göndermek istesen gitmem mesela, onun yerine şu dönemde ilgimi çeken, belki biraz daha maceralı yerlere gitmeyi tercih ederim. 30 yaş üstü sendromu olabilir bu 🙂 Bu yüzden kimseye şuraya git veya gitme deyip de etkilemek istemem. Her yerin zamanı farklıdır ve bence mutlaka her yerin bir zamanı vardır.

Ben de alıp başımı gitmek istiyorum diyenler için tüyoların var mı?

Özlem Ercan: Benim seçtiğim yol aslında çoğunluktan biraz farklı. Normalde seyahate çıkmak için insan çalışır, para biriktirir ve ufak tatillerde veya yıllık izinde bir yerlere gidilir. Tabii ki para biter, tekrar biriktirmeye başlanır, yeteri kadar olunca yine seyahate çıkılır ve bu böyle gider. Benim yolum ise sürekli istediğim yere gitmek,  yolda ve gittiğim yerlerde çalışmak şeklinde gerçekleşiyor. Sabit bir işim var, bu işi internet aracılığı ile sürdürüyorum. İşimi uzaktan rahatlıkla yapabildiğim için  seyahat etmek benim için sorun olmuyor. Bunun nasıl olacağı hakkında bir blogum var, tüm öğrendiklerimi ve kişisel tecrübelerimi yazıya dökmeye çalışıyorum.

Özlem ve kuzusu
Özlem ve kuzusu

Mesela geçen yaz Antalya çok sıcaktı ve kızımla birlikte biraz daha serin olan Datça’ya gitmiştik. Sabah erken denize giriyorduk, sonra öğle sıcağında ben laptopumun başında o günkü işlerimi hallediyordum. İşlerimde veya keyfimde hiç bir aksama olmadı. Hatta o hafta bir müşterim için radyo ve TV spotu senaryosu yazmıştım. Bu şekilde sabit bir yerde olduğumdan daha yaratıcı ve açık olabiliyorum.

Herkes yapabilir mi? Bence isteyen herkes yapabilir, neden olmasın. Blog nedeniyle tanıdığım biri Tayland’a gidip hayatını dalgıçlık hocası olarak sürdürmeye kadar vermişti mesela.

Yine de seyahat ederken çalışmak istemeyenler için vereceğim tüyo şu olabilir: Bugüne kadar öğrendiğim br tek şey varsa, o da hayattaki önceliklerimizin farkına varmanın önemidir. Önceliğimiz gezmek, yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımaksa, bu uğurda çalışmak ve para biriktirmek de keyiflidir ve bizi hiç yormaz 🙂 Yeter ki amacımızı bilelim ve kendimize inanalım.

İnanç ve güven haricinde daha somut olarak önerim Couchsurfing gibi gezginlerin sosyal ağlarına üye olmak. Couchsurfing’de başkalarının evlerine konuk olabiliyorsunuz, evlerinde kalmasanız bile insanlar size şehri gezdirebiliyor, o anda olan bir buluşmaya katılarak yaşamın içine girebiliyorsunuz. Özel yaşam alanınızdan biraz feragat ederek bir başkasının evinde kalmak zaten başlı başına bir tecrübe. Hem de konaklamaya para vermemeniz de yanında bonus 🙂 Couchsurfing gibi daha pek çok site mevcut. Mesela yeni öğrendim bisikletle dünyayı dolaşanların bir araya geldikleri Warmshowers diye bir site varmış. Bunları keşfederek hem yeni arkadaş kazanmak kolaylaşıyor, hem de gezi oldukça ekonomik bir hale geliyor.

Daha uç bir örnek ise midmyhouse.com gibi siteler. Burada evlerini herhangi bir sebeple bir süre kullanmayacak kişilerin evlerinde ücretsiz olarak kalabiliyorsunuz. Yapmanız gereken sadece evde yaşamak ve eve göz kulak olmak. Sabit bir yerleri olmayıp sürekli bu şekilde dünyayı dolaşanlar var.

Son olarak klasik sorumuzu soralım: çok okuyan mı bilir, çok gezen mi? ,

Özlem Ercan: Şu anda kendimi tam bir gezgin olarak görmesem de, okuduğum kitaplar gördüğüm yerlerden fazla olsa da, tercihim çok gezenden yana. Her zaman yaşayarak öğrenme taraftarıyım. Kendimizi ancak böyle tanıyabileceğimizi düşünüyorum.

Özlem Ercan pekçok kişiye ilham veriyor. Size tavsiyem Elveda Ofis’i takip etmeniz 🙂

Bu güzel sohbeti ve cevapları için kendisine teşekkür ediyorum. Birgün kendisini CapeTown’da ziyaret ettiğimde ikinci röportajımı yapacağım 🙂

"Çok okuyan mı bilir çok gezen mi?" diyerek yola çıktım, hala cevap arıyorum. Hayallerimin peşinden yolculuklara çıkıyor, deneyimlerimi blogumda, gazete ve dergilerde paylaşıyorum. Gezmeyi, okumayı, yazmayı ve hayal kurmayı seviyorum.

5 Yorumlar

  1. Bende ofise elveda diyenlerdenim. Her öğlen starbucks keyfine elveda şimdi çevremde oturacak cafe değil çok uzakta sadece bir köy kahvesi var. Kendi bahçem var. ekiyorum, biçiyorum. Kazanmıyorum öyle fazla ama burada para harcayamıyorsun, harcayacak yerinde yok zaten. Kendi yağında kavruluyorsun ama hayat böyle çok daha güzel.

  2. merhaba, hayatımızı tamamen değiştirmek Sevil’in de dediği gibi kendimiz için değişik bir hedef seçmekle başlıyor. Daha sonra eğitimimizi ve becerilerimizi nasıl kullanacağımıza, yeni hayatımıza nasıl adapte edeceğimize karar veriyoruz.

    Yine de ne yaparsanız yapın, gezmek en güzeli 🙂

Yorumunuzu Yazın