2010 yılında 14 gün 11 şehir Avrupa seyahati yapmak için yola çıkmış ve tatilimi 20 gün 12 şehire uzatarak geri dönmüştüm. Bu gezide en sevdiğim duraklardan biri ise İspanya idi.

Her ne kadar orada mahsur kalıp volkanik küller yüzünden dönüşüm bir hafta kadar gecikse de İspanya’da mahsur kalmak bile çok güzeldi 🙂

Neden İspanya?

İspanya’da daha önce Barselona ve Figures şehirlerini görme fırsatı bulmuştum, bu kez İspanya’daki ilk durak Madrid’ti.

İspanya’ya kendimi yakın hissetme sebeplerimden biri belki de dünyanın neresine gidersem gideyim beni İspanyol sanıp İspanyolca konuşmaya başlamaları olabilir. Benim gibi coşkulu, heyecanlı ve renkli insanlarla dolu capcanlı bir ülke burası.

Avrupa’nın sıkıcı düzeninden uzak ama modernlikte Avrupa’dan geri kalmayan; Arap ve Osmanlı kültüründen beslenmiş, sanat dolu, tarih dolu, denizi güneşi bol, ışıklı bir ülke İspanya.

Yola çıktığımızda sadece Madrid’i görüp dönecekken gezimiz zorunlu nedenlerle uzayınca Barselona’yı da gezimize dahil edip ikinci kez Katalanya’yı gezmek de ayrıca keyifli oldu.

Azgın Boğa Madrid

Madrid bir azgın boğa, Madrid bir renk cümbüşü, Madrid hareketin yirmi dört saat bitmediği bir şehir…

Madrid şarap, aşk, et ve kanın şehri, Madrid’in rengi kırmızı!

Madridlerilerin bellerine taktıkları kırmızı kuşak da cesaretin ve arzunun sembolü.

Madrid’de Gezilecek Yerler

Madrid’in merkezi Plaza Mayor kabul edilir. Bir zamanlar bütün tören ve kutlamalar bu meydanda yapılır, meydana bakan 400 balkon için ise bilet satılırmış. Meydana binaların altından geçen 9 kemerli kapıdan girilir.

Madrid gezinizin tamamını Sol Meydanı’nda (Puerte del Sol) bir kafede geçirseniz Madrid hakkında pekçok bilgiye sahip olabilirsiniz. Bu meydanın ortasında da dünyanın merkezini gösterdiğine inanılan bir işaret bulunur. Orada hareket hiç bitmeden devam eder. Sokak sanatçıları, dansçılar, yere oturup eğlenen gençler, yaşlılar… Sanki bütün Madrid orada buluşmuş gibi… tabii siz gitmişken daha fazla yer görün.

Madrid’in simgesi ayı ve çilek ağacı ise yine bu meydandadır.

Birbirine oldukça yakın mesafelerde yürüme mesafesinde pekçok yeri görebilirsiniz Madrid’de. Hemen hemen bütün Madrid fotoğraflarında yer alan “Metropolis”, o yolun devamındaki Cibeles Meydanı ve meydanda Kibele heykeli ve devamında müzeler bölgesi de burada yer alır.

Müzelerin bittiği yerde ise Buen Retiro Parkı bulunur. Parkın içinde suni bir göl, uzun yürüyüş parkurları ve botanik bahçesi yer alır.

Madrid’i anlatan şeylerden biri de boğa güreşleridir. Hala şehirde seyri mümkün olan boğa güreşlerini Plaza Toros’da izleyebilirsiniz.

Eski Madrid’den geziye başlayıp günü yine Plaza Mayor’da bitirebilirsiniz. İhtişamlı Kraliyet Sarayı’ndan başlayıp Don Kişot’un sizi selamladığı İspanya Meydanına (Plaza Espana) devam edebilirsiniz. Cervantes anıtının çevresinde ise ihtişamlı binaların etkisine kapılabilirsiniz.

Oeste Parkı’na teleferik ile geçip aşağıda kalan manzarayı ve karşıda kraliyet sarayının manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz. Parktan geri dönerken Mısır’ın Aswan barajı yapımındaki yardımları nedeniyle İspanya’ya hediye ettiği Mısır Tapınağı’nı şaşkınlıkla gezebilirsiniz.

İspanyollara özgü deniz yemekleri, flamenko ve hareketli gece hayatı Madrid’i cazip kılan diğer nedenler. İspanyol tarzını sevenlerin mutlaka görmesi gereken bir şehir.

"Çok okuyan mı bilir çok gezen mi?" diyerek yola çıktım, hala cevap arıyorum. Hayallerimin peşinden yolculuklara çıkıyor, deneyimlerimi blogumda, gazete ve dergilerde paylaşıyorum. Gezmeyi, okumayı, yazmayı ve hayal kurmayı seviyorum.

4 Yorumlar

Yorumunuzu Yazın